Türkçe Edebiyatta Akıntıya Karşı: Bir Fransız Yayıncı ile Söyleşi

Kontr tarafından basılmış birçok çeviri eserden biri. Fotoğraf izinli kullanılmıştır.

İstanbul’da yaşayan çevirmen, Kontr yayınevinin kurucusu Sylvain Cavaillès tamamıyla çağdaş Türkçe edebiyat üzerinde faaliyet gösteren tek Fransız yayıncı.

Türkiye zengin bir edebi geleneğe sahip, ancak Türk yazarların eserleri, 2006’da Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Orhan Pamuk bir yana, genellikle Fransızca’ya çevrilmiyor. 2017’de Kontr’u kuran Sylvain’ın hedefi bu durumu değiştirmek.

İsmi, “karşıt” anlamında Fransızca contre sözcüğünün Türkçe yazımından gelen bu küçük yayınevinde şimdiye kadar çoğu Kürt kökenli yazarların 8 eseri Fransızcaya çevrilmiş. Üstelik bu eserlerin neredeyse tümünün çevirmeni Sylvain.

Aşağıda, Nisan 2019’da Sylvain ile bu özgün edebiyat girişimine dair yapmış olduğumuz mülakatın kısaltılmış bir versiyonunu bulabilirsiniz.

Filip Noubel: Çağdaş Türk edebiyatıyla nasıl tanıştınız? Ailesinde Türk geçmişi olmayan bir Fransız için sıradışı bir uğraş değil mi bu?

Sylvain Cavaillès: C’est le résultat d’un processus assez long et complexe. Mon premier vrai contact avec la littérature turque s’est fait en français en 2003. J’ai découvert en librairie Quarante chambres aux trois miroirs de Murathan Mungan, et l’une des nouvelles de ce recueil m’a particulièrement marqué sur le moment, au point que je me rappelle très clairement avoir regretté de ne pas connaître le turc pour pouvoir traduire cet auteur et échanger avec lui. Quelques années plus tard, j’ai commencé à passer beaucoup de temps à Istanbul et à apprendre la langue, et lorsque j’en ai été capable je me suis naturellement mis à lire en version originale. En 2012, j’ai pris la décision de reprendre des études, et j'ai fait un master, puis une thèse de doctorat sur les écrivains kurdes de la littérature turque contemporaine, que j’ai soutenue en 2018. 

Sylvain CavaillèsAslında oldukça uzun ve karmaşık bir süreç söz konusu. Türkçe edebiyat ile gerçek anlamda ilk tanışmam 2003 yılında Fransızca üzerinden oldu. Bir kitabevinde Murathan Mungan’ın Üç Aynalı Kırk Oda isimli hikaye kitabını bulmuştum. Kitaptaki hikâyelerden biri beni çok etkilemişti ve çok iyi hatırlıyorum, kitabı okuduktan sonra “Keşke Türkçe bilseydim, bu yazarı Fransızca’ya çevirebilir ve kendisiyle doğrudan iletişim kurabilirdim” diye hayıflanmıştım. Bundan birkaç yıl sonra İstanbul’da zaman geçirmeye başlayıp bu dili öğrenmeye koyuldum ve bir noktadan sonra artık Türkçe okumaya başladım. 2012 yılında üniversiteye dönüp yüksek lisansımı ve nihayetinde 2018 yılında çağdaş Türk edebiyatında Kürt yazarlar üzerine yapmış olduğum doktora çalışmamı tamamladım.  

FN: Yayın çizginiz nedir? Frankofon okurların Türk edebiyatının hangi yönünü keşfetmesini istersiniz?

SC: Le nom de Kontr représente pour moi, notamment, ce qui est à la marge, à la périphérie, et doit lutter pour exister. Et cela peut s’appliquer à la fois aux groupes humains et aux genres littéraires. Kontr aura toujours cette dimension de « contre-courant ». Les auteurs que Kontr a publiés jusqu’à présent (Murathan Mungan, Murat Özyaşar, Seyyidhan Kömürcü, Cihat Duman et Mehmet Said Aydın) ont tous un lien avec les régions kurdes de Turquie. L’apparition récente de cette nouvelle géographie littéraire au sein de la littérature turcophone m’a semblé être l’un des traits les plus intéressants du paysage littéraire turc actuel, et ce sont ces auteurs que j’ai voulu faire découvrir au public francophone en priorité. Toutefois, deux titres qui paraîtront cette année ne relèvent pas de ce domaine.

SC: Yayınevinin ismi, Kontr, ister bir edebi tür olsun ister bir topluluk, kenarda duranı ve varolmak için mücadele etmek zorunda olanı temsil ediyor. Bu minvalde Kontr her zaman akıntıya karşı duracak. Kontr tarafından basılan yazarlardan Murathan Mungan, Murat Özyaşar, Seyyidhan Kömürcü, Cihat Duman ve Mehmet Said Aydın’ın ortak noktaları hepsinin bir şekilde Türkiye’nin Kürt bölgeleriyle ilişkili olmaları.  Bana göre Türkçe edebiyatın en ilgi çekici yönü bünyesinde ortaya çıkarmış olduğu bu edebi coğrafya. Frankofon topluma öncelikle bu yazarları tanıtmak isterim. Öte yandan bu yıl eserlerini yayınlamayı planladığım iki yazar Kürt bölgeleriyle ilişkisi olmayan kişiler.

FN: Orhan Pamuk fenomeninin Türk edebiyatının başka dillere çevrilmesine ön ayak olduğu söylenebilir mi? Yoksa tersine, diğer yazarların geri planda kalmasına mı neden oldu?

SC: Le phénomène Pamuk a eu un double effet d’occultation, d’une part, mais aussi une sorte d’appel d’air : le Nobel de Pamuk a sans aucun doute éveillé un intérêt du lectorat français pour la littérature turque.  Mais en 2018, les deux seuls auteurs de Turquie dont on parle sont Aslı Erdoğan et Selahattin Demirtaş, simplement parce qu’on comme « Ces écrivains qui font trembler le dictateur », formule cliché dont le seul but est de faire vendre des livres. Ce n’est pas Orhan Pamuk qui aujourd’hui occulte les auteurs de son pays, mais ce genre de clichés faciles. Concernant la promotion de la littérature turque en tant que telle, Kontr est aujourd’hui la seule maison qui, à son échelle, s’y consacre entièrement.

SC: Orhan Pamuk fenomeni iki yönlü bir etki yarattı. Bir yandan kendi dışındakileri gölgede bıraktı diğer yandan da bir hareketlilik yarattı. Pamuk’un 2006’da Nobel Edebiyat Ödülünü alması Fransız okurlarda Türk edebiyatına karşı bir ilginin uyanmasına yol açtı. Ama öte yandan 2018’e gelindiğinde Türkiye’den sadece iki yazar, Aslı Erdoğan ve Selahattin Demirtaş konuşuluyor çünkü bu yazarlar tecimsel amaçlarla, “Diktatörü titreten yazarlar” gibi klişe bir söylemle kategorize edildiler. Aslında Türkçe edebiyatın önünde set oluşturan Orhan Pamuk değil, bu türden basmakalıp söylemler. Halihazırda Kontr kendi çapında, Türk edebiyatını odağına alan, Fransızca’ya taşıyan tek yayınevi konumunda.   

FN: Çalışma süreçlerinizde ne tür zorluklarla karşılaşıyorsunuz? Çağdaş edebiyat çevirisi yapıyorsunuz, bu doğrultuda çeviri sürecinde yazarlarla temas kuruyor musunuz?

SC: Les plus grandes difficultés que j’ai pu rencontrer jusqu’à présent avaient trait à l’oralité d’une part, mais aussi à la régionalité. Certaines expressions idiomatiques n’ont cours que dans une région bien délimitée du territoire. Dans la plupart des cas, je parviens à résoudre la difficulté par moi-même. Mais s’il le faut, j’en parle avec l’auteur. C’est sans doute pour Rire noir, de Murat Özyaşar, que j’ai le plus échangé avec l’auteur. Murat a un style très particulier, très oral, musical, rythmique, syncopé, et hybride car il est dans une situation de bilinguisme et, comme il le dit et l’écrit lui-même, son turc est contaminé par la syntaxe du kurde. Il m’a donc fallu tenter d’appliquer au français le traitement que lui-même applique au turc. Cela a été à la fois mon plus grand défi en tant que traducteur mais aussi l’expérience la plus enthousiasmante que j’ai vécue.

SC: Şimdiye kadar karşılaştığım en büyük zorluklar konuşma dili ve bölgesel dil kullanımı oldu diyebilirim. Bazı deyimsel ifadelerin kullanımı sadece belli bir bölgeyle sınırlı. Genelde bu tür zorlukları kendi başıma aşıyorum ancak gerekli durumlarda yazara başvuruyorum. Özellikle Murat Özyaşar’ın Fransızca’ya ‘Rire Noir’ olarak çevirdiğim Sarı Kahkaha kitabı için bunu sıklıkla yapmam gerekti. Murat iki dilli bir ortamda olduğundan epey özgün, sözel, tınılı, ritmik, aksak ve kırma bir üslup kullanıyor. Kendisinin de dediği gibi, Murat’ın Türkçesi Kürtçe’nin sentaksı ile bozulmuş, kırma bir dil. Bu nedenle onun Türkçe’de yaptığını ben de Fransızca’da yapmak zorundaydım. Bu çevirmen olarak karşılaştığım en büyük ama aynı zamanda en heyecan verici zorluktu.

FN: Çevirmenlik ve bağımsız yayıncılığı bir arada yürüten biri olarak kendi misyonunuzu nasıl tanımlıyorsunuz? Kendinizi edebiyat alanında bir aktivist olarak görüyor musunuz?

SC: Être à la fois traducteur et éditeur indépendant n’a pas été un choix mais une contrainte imposée par le contexte de l’édition française. Lorsqu’on vous fait patienter pendant des années, lorsque vos traductions, bien qu’elles n’aient été ni payées, ni publiées, apparaissent malgré tout sur des sites internet libraires, vous êtes obligé, si vous voulez que les auteurs que vous défendez soient publiés, de créer votre propre structure d’édition. Le premier livre de Kontr est sorti parce qu’une éditrice française avait laissé son auteur, Mehmet Said Aydın, sans nouvelles après lui avoir promis de faire son livre. Aydın est venu me trouver en me demandant de trouver une solution. Je lui ai promis de faire son livre, sans même croire qu’il y aurait une suite éditoriale à ce geste. Mais une fois ce premier livre publié, j’ai compris que je n’avais pas le choix. Je ne me suis jamais considéré comme un activiste, pourtant j’ai créé une maison d’édition qui s’appelle Kontr et qui s’est construite contre un certain nombre de choses. En premier lieu contre contre certains comportements qui ont cours dans l’édition, et contre les diktats qui tentent de nous faire croire que les lecteurs francophones n’aiment pas certains genres, tels la nouvelle ou la poésie. Je ne crois pas que ma posture se définisse fondamentalement par rapport à ce qui se passe dans la sphère politique. Mon but est de transmettre la littérature que j’aime et qui me semble être la littérature qui compte, aujourd’hui en Turquie. Même si je crois fermement en certaines causes, la cause ne justifiera jamais mes choix éditoriaux. Une maison d’édition est avant tout une maison, où l’on invite ceux que l’on aime. Pas une machine à fabriquer des produits, des étiquettes, ou à faire de l’argent.

SC: Benimki gönüllü alınmış bir karar değildi, ben Fransız yayın endüstrisinin içinde bulunduğu durumdan dolayı bir çevirmen ve bağımsız yayıncı oluverdim. Yıllarca bitmek bilmeyen bekleyişler, ücreti ödenmeyen ya da yayınlanmayan çeviriler ve buna rağmen bu çevirilerin internet sitelerinde görünür olması gib sıkıntılar sonucunda tanınmasını istediğim yazarların eserlerini çevirmek ve basılmalarını sağlamak için kendi yayınevimi kurmaktan başka çarem kalmadı. Kontr tarafından basılan ilk kitabın müsebbibi, Mehmet Said Aydın’ın bir eserinin basılmasına yönelik verdiği sözü yerine getirmeyen bir Fransız yayıncı hanımefendidir. Mehmet Sait yardımcı olabileceğimi düşünerek bana ulaştı ben de bunun bir seferlik bir iş olduğunu düşünerek yardım ettim. O eser basıldıktan sonra fark ettim ki devam etmekten başka bir seçeneğim yok.“Kontr” isimli, adı gibi belli şeylere “karşı” olan bir yayınevi kurdum ancak kendimi hiçbir zaman bir aktivist olarak düşünmedim. Bazı yayınevlerinin yaklaşım tarzlarına veya bizleri Frankofon okuyucunun kısa öykü veya şiir gibi türleri sevmediğine ikna etmeye çalışan diktalara karşıyım. Aslında benim temel duruşum politik alandaki gelişmeler tarafından belirlenmiyor. Amacım sevdiğim ve şu an Türkiye’de önemi olduğunu düşündüğüm edebiyatı Fransızca’ya aktarmak. Sıkı sıkıya bağlı olduğum bazı görüşlerim elbette var ancak bu görüşlerimin editoryal tercihlerimi etkilemesine asla izin vermiyorum. Yayınevi her şeyden önce sevdiklerinizi davet ettiğiniz bir evdir; mal ve marka üreten ya da para basan bir makine değildir.   

Kontr'un kurucusu, Sylvain Cavaillès. Fotoğraf izinli kullanılmıştır.

FN: Türkiye şu anda politik ve kültürel bir değişim süreci yaşıyor. Bazı yazar ve çevirmenler hapisteler ya da hayatlarına sürgünde devam ediyorlar. Bu durum çalışmalarınızı ve Kontr’un geleceğine dair düşüncelerinizi ne şekilde etkiliyor?

SC: La situation à laquelle vous faites référence fait comme partie de la définition de la Turquie, qui est constamment en phase de transition politique et culturelle. Aujourd’hui l’attention de l’Occident se focalise sur la figure de l’actuel président et, avec l’aide de la médiatisation de quelques figures emprisonnées, on imagine un pays où la création littéraire serait bâillonnée. Or, les écrivains en prison auxquels vous faites allusion sont avant tout des opposants politiques. Aujourd’hui, en Turquie, personne n’est en prison ou en exil à cause de son œuvre littéraire, ceux qui sont inquiétés le sont à cause de leur engagement politique. Il y a certes un climat de peur, et sans doute un peu d’autocensure chez certains auteurs et éditeurs. Mais cela n’empêche pas le second livre de Selahattin Demirtaş de paraître ces jours-ci chez l’un des éditeurs turcs les plus importants. Globalement, le monde politique ne se soucie pas de littérature. Pour finir, cette instabilité dont vous parlez, loin d’être une menace, est sans doute ce qui justifie l’existence de Kontr, car les auteurs que nous publions et continuerons à publier, sont des écrivains qui ont un certain positionnement au sein de la société turque et qui construisent une œuvre littéraire d’importance.

SCBu bahsettiğiniz durum Türkiye’yi bir yere kadar tanımlıyor. Türkiye gerçekten de sürekli bir politik ve kültürel değişim içerisinde olan bir ülke. Günümüzde Batı, halihazırdaki Cumhurbaşkanı figürüne odaklanmış durumda ve yine Batı medyası da yazarların kendini ifade edemediği bir ülkeyi resmediyor. Ancak ne var ki şu an hapiste olan yazarlar her şeyden önce siyasi muhalifler. Edebi eserlerinden ziyade siyasi duruşları nedeniyle hapisteler.  Elbette bazı yazar ve yayıncılar için bir korku iklimi ve belli bir seviyede otosansür var. Öte yandan Selahattin Demirtaş’ın ikinci kitabı çok yakında Türkiye’deki en büyük yayınevlerinden biri tarafından basılacak. Genel olarak Türkiye’de siyaset edebiyatı pek umursamıyor. Sonuç olarak, bahsettiğimiz bu istikrarsızlık hali, Kontr’un varlığı için bir tehdit değil, aksine tam da Kontr’un varlık nedenini besleyecek bir fırsatı temsil ediyor, çünkü eserleri Kontr’da yayımlanan ve yayımlanacak yazarlar Türkiye toplumu içerisinde belli bir muhalif duruş sergileyen ve önemli eserler yaratan yazarlar.  

 

Sohbet başlatın

Yazarlar, lütfen giriş »

Kılavuz

  • Tüm yorumlar onaydan geçirilir. Yorumunuzu birden fazla göndermeyin, yoksa reklam olarak işaretlenebilir.
  • Lütfen diğerlerine saygı gösterin. Nefret, küfür ve kişisel saldırı içeren yorumlar onaylanmayacaktır.